Prof. Dr. Ömer Akgiray/Syracuse Üniversitesi,New York-Kimya Mühendisliği(Yüksek Lisans)

Kendinizden ve eğitim hayatınızdan bahseder misiniz?
Ben şu anda Çevre Mühendisliği bölüm başkanıyım. Ama eğitimim Kimya Mühendisliği üzerine. 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden mezun oldum. Yüksek lisansımı Amerika’da yaptım. New York eyaletinde Syracuse Üniversitesi’nde yine Kimya Mühendisliği üzerine yaptım. Bu arada Matematik üzerine de Master yaptım. Yani benim iki tane yüksek lisans derecem var, biri Kimya Mühendisliği üzerine diğeri de Matematik üzerine. Sonra yine aynı üniversitede, yani New York’taki Syracuse Üniversitesi’nde doktoramı yaptım, Kimya Mühendisliği üzerine. Ondan sonra da Amerika’da San Diego şehrinde özel bir şirkette işe başladım. 3 sene çalıştım ve sonrasında da Türkiye’ye gelip Marmara Üniversitesi’ne katıldım. 20 küsür senedir buradayım.
Neden Türkiye’ye döndünüz?
Türkiye’ye dönerken ve döndükten sonra birçok kişi sordu bana bu soruyu. Hatta burada öğrenciler soruyordu: “Hocam niye döndünüz?” Oradan da şirketten istifa edip dönerken patronlarım veya iş arkadaşlarım soruyordu: “Ya neden gidiyorsun?” gibi. Tabii ailem burada, bütün hayatım burada, büyüklerimiz burada… Orada kalma imkânım vardı devam edebilirdim. Green kart almıştım zaten, vatandaşlık ta oluyordu bir süre sonra. Ama dediğim gibi 9 sene yaşadım Amerika’da. Sıkıldım da doğrusu. Alabileceğim her şeyi aldığımı düşünüyorum. Türkiye’ye dönüp burada hizmet etmek istedim. Ve bunu da yapıyorum sanıyorum…
Lisansüstü eğitiminiz için neden Amerika’yı tercih ettiniz?
Amerika tabii ki teknolojide ve bilimde dünyanın en gelişmiş ülkesi. Bilime, teknolojiye ve eğitime en yüksek bütçeyi ayıran bir ülke… Eğitimi de nispeten İngiltere’ye göre daha ucuzdu. Ve ondan ziyade İngilizce biliyordum. Mesela Almanca veya Fransızca biliyor olsaydım Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerini de tercih edebilirdim. Sizler veya arkadaşlarınız arasında İngilizce dışında dil bilen varsa farklı ülkeleri de düşünebilirler.
Yurt dışına gidiş sürecinizden bahseder misiniz?
Ben 1984 senesinde gittim. Yani 32 sene olmuş. Süreç çok değişmedi, şimdi gitmek isteyen bir öğrenci de aynı adımları atıyor diye düşünüyorum. Ben orada Teaching Assistant olarak, yani buradaki ismiyle Araştırma Görevlisi diyoruz ama öğretim yardımcısı, asistanlık alarak Syracuse Üniversitesi’ne gittim. Türkiye’den burs almadım. Orada üniversiteden destek aldım. 4 sene asistan olarak çalıştım, 2 senede karşılıksız burs(Fellowship) aldım. Toplam 6 yıl o üniversiteden destek aldım.
Lisansüstü eğitim döneminizdeki yurt dışı deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Öğrenciyken konferanslara katılıp sunumlar yaptım. Herhalde 4-5 tane konferansa öğrenci olarak katıldım, Doktoramı bitirmeden evvel. Washington DC ve Chicago’ya gittim, New York City’ye, San Francisco’ya… Orada tabii konferanslar önemli, oradaki çalışma ortamını tecrübe etmek önemli. Şunu da söyleyeyim, ilerideki sorularınız arasında var mı bilmiyorum ama sizler bunu benden duyun, bilimsel çalışma Türkiye’de de gayet güzel, başarılı ve etkili bir biçimde yapılabilir. Yani yurt dışına gitmek şart değil, doktora için yüksek lisans için… Türkiye’de yüksek lisans, doktora yapmış, benim şimdi kendi öğrencilerim arasında var profesör olmuş olan, şu anda dünya çapında bilim insanı oldular. Ama daha sonra tabii doktoraları bittikten hatta yardımcı doçent olduktan sonra konferanslar için birçok ülkeye gittiler. Uzun süre gidip kalmadılar belki ama düzinelerce defa dünyanın birçok ülkesine gidip geldiler. Bilimsel çalışmalara, seminerlere… Yani başarılı bir bilimsel çalışma için, başarılı bir bilim insanı olmak için yurt dışına gitmek artık eskisi kadar önemli değil. Çünkü şimdiki zaman için düşünün, “Siz internetsiz bir dünya hayal edebiliyor musunuz?” Öyle bir şey bilmiyorsunuz, hatırlamıyorsunuz. Şimdi internette bir dergideki makaleyi burada indirip yazıcıdan basıp okuyabiliyorum, yurt dışında herhangi bir makale. Çok kolay oturduğum yerden ulaşabiliyorum. Ben öğrenciyken bunu elde edebilmek için kütüphanelerde dahi bulamazdık, internet yoktu. Yanlış hatırlamıyorsam TÜBİTAK’tan dilekçe yazardık ki bu makaleyi getirtebilelim. 4 ay sonra bir kopyası gelirdi. Elimize gelen bu kopyayı okurduk. Yani bilimsel literatüre ulaşmak bile sıkıntılıydı, zordu Türkiye’de. Zaten 80’li yıllarla birlikte Özal zamanında Türkiye dünyaya açıldı. Ondan evvel telefon bile yoktu, bunu hayal edemezsiniz. Şu an bu sabit telefonları bile kullanmıyorsunuz değil mi, hepinizin cep telefonu var. Ama o sabit telefonu bile evinize bağlatmak için birkaç sene beklerdiniz. Ben sizin yaşlarınızdayken böyleydi size öyle söyleyeyim. Dünyaya bağlantımız yoktu yani, işte o zaman yurt dışına gitmek çok önemliydi. Şimdilerde biraz önemi azaldı. Çünkü bilimsel literatüre, dünyada yapılan bütün çalışmalara çok hızlı çok kolay bir şekilde ulaşabiliyoruz, kendimizi güncelleyebiliyoruz. Yurt dışına gitmenin bir faydası var ki değişik insanlarla tanışıyorsunuz. Ufkunuz genişliyor. Dil pratiğiniz, eğer zayıfsa yabancı diliniz, orada yaşayınca gelişiyor. Yani kendinize bir güven geliyor orada insanlar nasıl çalışıyor görüyorsunuz, bir tecrübe kazanıyorsunuz ama dediğim gibi tekrar onu vurguluyorum, lisansüstü eğitim yapmak isteyen öğrenciler için, Türkiye’de gayet kaliteli çalışmalar yapılabiliyor.
Amerika’ya gittiğinizde iletişim zorluğu yaşadınız mı?
İngilizce’m iyiydi açıkçası. Ben şimdiki adıyla Kadıköy Anadolu Lisesi mezunuyum. Bir de üstüne Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdim. O zamanlar diyorum ya televizyon yok, internet yok. İngilizceyi sadece yabancı filmlerden duyardık. İlk birkaç ay kulak alışkanlığının oluşması zaman alıyor. Hızlı konuştukları için anlamakta zorlanıyorsunuz. Birkaç hafta belki birkaç ay ama altyapınız sağlamsa çok kolay alışıyorsunuz. Ben çok sıkıntı çekmedim. Ama sıkıntı çekenler de var, İngilizceyi iyi bilmeden gelenler mesela Kimya’da doktora yapmaya gelen bir öğrenci vardı. Doktora gitse beni çağırıyordu yardım için, gidip ona tercümanlık yapıyordum. İngilizceyi bilmeden gelmişti… Yani o aşamayı ya oraya gidince 3-6 ay ya da oraya gitmeden evvel burada geçerek İngilizce altyapısını sağlamlaştırmak lazım.
O dönemde Amerika’da yaşam şartları nasıldı?
Oradaki yaşama alışmakta çok zorluk çekmedim. Çünkü orada hayat daha kolaydı. Daha pahalı belki bazı açılardan daha zor… Burada hepimiz ailemizden destek alıyoruz kaç yaşına gelirsek gelelim. Ama orada 18 yaşına gelen genç ailesinden o kadar destek alamayabiliyor. Ben çok gördüm orada sizin yaşınızda kütüphanelerde vs. çalışıp kendi eğitimini alabilmek için uğraşan… Ama onun dışında trafikmiş, kurumsal yerlerdeki işlerinizmiş çok kolay halledilebiliyor. Mesela çok kolay bir şekilde gidip ehliyet aldım. Oralarda araç kullanmak çok daha rahat… O açıdan daha kolay hayat.
Lisansüstü eğitimini yurt dışında tamamlamak isteyen bizim gibi öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Ne istediğinizi çok iyi bilin, sırf yurt dışına gitmiş olmak için gitmeyin. Sırf yurt dışına gidip orada durup fazla da bir şey almadan çok ta fazla bir şey kazanmadan geri dönen insanlar da var. Bu önemli. Ne istediğinizi bilerek gidin. Mesela ben Kimya Mühendisiyim, Matematikçiyim. Orada Bilgisayar Programcısı olarak iş buldum. California’daki bir şirkette… Ama onlar fen bilgisi, matematik bilgisi olan programcı arıyorlardı. Sadece programcılık eğitimi almış bir kişi onların işini görmüyordu. Çünkü kimya bilen bir kişi lazımdı onlara, polimer moleküllerin modellemesiyle ilgili bilgisayar programları geliştirecek iyi bir programcıya ihtiyaçları vardı. Beni işe aldılar. Bir sınav ve mülakat sonucunda kabul edildim. İstedikleri programlama diline çok hâkim değildim bunu anlamışlardı ama yine de bilgim vardı. Siz Bilgisayar Öğretmenliği bölümü okuyoruz dediniz. Mesela sizler, en az bir programlama dilini çok iyi bilmelisiniz. Severek ve aşk ile çalıştığınız bir programlama dilini… İlave diller tabii size derslerde öğretilecektir. Onları da bilmenizde fayda var. Matematik çok önemli… Şöyle ki ben programlama eğitimi almadım. O işte çalışıp program yazarken hatırlıyorum grafik programlama yapmak zorunda kalmıştım. Bu aslında çok basit bir şey, ekrandaki pikselleri baz alarak bir şekil çizeceğim. Bu bir dörtgen veya eşkenar olabilir. İçindeki pikselleri renkli dışındakileri renksiz yapacaktım. Bunların programını yazabilmek için Computational Geometry diye bir şey öğrendiğimi hatırlıyorum. Yani diyeceğim şu ki programlama sadece programlama dili komutlarından ibaret değil burada birçok alanda matematik te işin içinde olabiliyor. Siz neyi, nasıl programlıyorsunuz bu da önemli…
Bunlar dışında yüksek lisansınızı ne dalda yapacaksınız, hayatta ne yapmak istiyorsunuz? Buna karar vermeniz gerekir. Ne istediğinizi bilmeniz önemli… Kendinizi iyi planlayın, oraya gittiğiniz zaman oranın büyüsüne kapılıp etkisi altında kalmayın. Amacınız doğrultusunda ilerleyin. Orada yapacağınız işe odaklanmak, kendinize maksimum faydayı sağlamak en doğrusudur. Tek boyutlu olmamak gerekir. İlgilendiğiniz farklı alanlar varsa bunlar üstüne de yoğunlaşabilirsiniz.
Ne yapacağınızı bilerek gidin ve orada kalmayı da düşünmeyin. Çünkü Türkiye’nin çalışkan, zeki ve iyi yetişmiş insanlara ihtiyacı var. Aslında ben “neden Türkiye’ye döndünüz?” sorusunu çok tuhaf karşılıyorum. Yani benim ülkem burası. Orada kalan arkadaşlarım oldu mu diye sorarsanız tabii ki oldu. Ama kayıp oldular bence.
Türkiye’ye döndüğünüz için pişman mısınız?
Hayır, tabii ki değilim.
Türkiye’ye döndükten sonra adapte olmakta güçlük yaşadığını durumlar oldu mu?
Benim Amerika’ya gittiğim senelerde Türkiye çok gelişti. Türkiye’ye döndüğümde çok gelişmiş buldum, İstanbul çok büyümüştü, hiç bilmediğim semtler ortaya çıkmıştı, yeni yollar yapılmıştı… Mesela ben giderken Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yoktu. Fakat döndüğümde yapılmıştı. Ama burada büyüdüğümüz için çok problem olmuyor. Sadece 1 seneye yakın iş hayatı tecrübesinde sorun yaşadım. İster özel şirket olsun ister üniversite. Orada bir adaptasyon sıkıntısı oluyor. Türkiye’de çok güzel kurallar var ama kurallara kimse uymak istemiyor. Buna öğrenciler de dâhil. Amerika’da kurallara uyuyorsunuz ama burada uymak istemiyorsunuz öyle tuhaf bir durum var.
Tabii bir de orada çok uzun süre yaşayınca değişik bir kültür geliştiriyorsunuz ve tam anlamıyla olmasa da bir Amerikalı gibi oluyorsunuz. Ve buraya döndüğünüzde bazı çelişkiler çıkıyor.
Write a Reply or Comment